Sosyal çözülme olgusu ilk defa Modern Sosyoloji Biliminin Kurucularından Emile Durkheim tarafından ortaya atılmıştır. Sosyal çözülmenin ilk işareti sosyal bozulmadır. Sosyal bozulma, maddi manevi ihtiyaçlarını temin etmeye çabalayan bir toplumun, önüne değişik engellerin çıkması sonucunda, toplumsal huzurun bozulması, manevi değerlerin belirgin bir şekilde yitirilmesi ve gelecekten ümidini yavaş yavaş kesmesidir. Yaşadığımız sosyal bozulmayla hızla artan bağımlılıkları, özellikle gençler, çocuklar ve ebeveynler üzerindeki etkilerini ve çözüm önerilerini Psikiyatrist-Psikoterapist Uzman Doktor Yasemin Şimşek ile konuştuk.
Röportaj: Neslihan Akbaydar
Yasemin Hanım öncelikle sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
1983 Eskişehir doğumluyum. 2007 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 2008-2014 yılları arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde psikiyatri uzmanlık eğitimimi tamamladım ve 2014 yılında Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde psikiyatri alanında uzman doktor olarak görevime devam ettim. 2016- 2020 yılları arasında kronik ruhsal rahatsızlığı olan bireylere tedavi ve ayaktan rehabilitasyon hizmeti veren Kayseri EAH Toplum Ruh Sağlığı Merkezi sorumlu hekimi olarak görev yaptım. 2018-2020 yılları arasında AMATEM (Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezi) sorumlu hekimi olarak ve yine Bahar (Bağımlı Hastalar için Rehabilitasyon Merkezi) sorumlu hekimi olarak görev yaptım. Halen Bodrum’da kendi özel muayenehanemde tedavi ve psikoterapi hizmeti vermekteyim.
Bağımlılık nedir?
Bağımlılık; zararlı etkisi bilinmesine ya da görülmesine rağmen bir maddenin giderek artan kullanımı, maddenin temini için zaman, maddi ve sosyal kayıplara rağmen madde arayışına devam etmek ve madde temin edilemediğinde fiziksel ve ruhsal yoksunluk belirtilerinin görülmesi demektir.
Nasıl sınıflandırılabilir?
Bağımlılıklar: Alkol, uyuşturucu ve uyarıcı madde, ilaç, kumar, oyun, alışveriş, seks bağımlılığı olarak sınıflandırılabilir.
“İnsan ‘O olmadan hayatıma devam edemem, istediğim zaman bırakırım, ben bağımlı değilim sadece kullanmayı seviyorum’ dediği her şeye bağımlıdır”
Kişi bağımlı olduğunu nasıl anlar?
İnsan ‘’O olmadan hayatıma devam edemem, istediğim zaman bırakırım, ben bağımlı değilim sadece kullanmayı seviyorum’’ dediği her şeye bağımlıdır. Kişinin herhangi bir konuda sıkıntı hissettiğinde aklına ilk gelen yöntem; anlık olarak rahatlatıcı ama uzun dönemde rahatsız edici bir madde ya da durum ise; kişi bağımlıdır. Sigara içmek anlık olarak rahatlatır ama hem ruhsal, hem fiziksel hem de zihinsel zararlıdır. Telefonda oyun oynamak anlık rahatlatır, uzun vadede zaman, işlev ve dikkat kaybına yol açar. Bunu her bağımlılık türü için örneklendirebiliriz.
Bağımlığı anlamak ve çözümlemek için hangi yöntemden hareket ediyorsunuz?
Bağımlılığı anlamaya, beynin nasıl çalıştığını anlamakla başlayabiliriz. Beyni; alt beyin yani ilkel beyin ve üst beyin yani gelişmiş beyin olarak iki bölümde değerlendirebiliriz. Alt beyin; insanlarda ve hayvanlarda çok benzer şekilde çalışır. Canlıyı hayatta ve ayakta tutmaktan sorumludur. Tehlike ile karşılaşıldığında dur, kaç ya da don olmak üzere üç farklı anlık, yani düşünmeksizin tepki verir. Üst beyin; alnın arkasındaki beyin bölümüdür. İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli bölümdür. Üst beyin; dikkati sürdürme, odaklanma, anlama, yorumlama, plan yapma, olaylardan sonuçlar çıkarma, nedensellik ilişkilerini kurma, iletişim kurma, empati yapma, deneyim çıkarma işlevlerini sağlar.
“Bağımlılık bir beyin hastalığıdır”
Bağımlılık yapıcı maddelerin beynimize etkileri nelerdir?
Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Beynin önce kimyası sonra da zamanla fiziksel yapısı bağımlılıktan etkilenir. Hücrelerarası bağlantılar zayıflar bu da zamanla hücre kaybına da yol açar. Bu da bir bunama haline neden olur. Bağımlılık yapan maddenin ya da etkenin kimyasal etkisi, etkenin türüne göre değişmektedir. Bazı maddeler üst beynin yani düşünmeyi sağlayan beyin bölümünün aktivitesini ortadan kaldırarak doza bağlı olarak önce rahatlama sağlar. Ancak maddenin etkisi ortadan kalktığında; tüm istenmeyen duygular ve düşünceler artarak geri gelir. Daha sonra kişi tekrar aynı maddeyi alma ihtiyacı duyar ancak kullanım sayısı, sıklığı ve süresi arttıkça bağımlılık yapan maddenin istenen etkisi azalır. Buna tolerans diyoruz. Böylelikle kişi giderek artan dozda madde kullanmaya devam eder. Daha sonra da almadığında yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Artık kişi madde elde etmek için sosyal, iş, sağlık ve ekonomik anlamda kayıplar yaşamaya başlar.
“Bağımlılıklar beyinde haz veren hormon olan dopaminin, salınımının artışına yol açar. Kişi bir haftalık haz kotasını bir gecede kullanır”
Bağımlılıklar da beyinde hangi madde salınımında artış olur?
Bazı maddeler de keyif ya da enerji verici olarak geçer. Bu tür uyarıcı maddeler, kumar oynama davranışı, ödül ya da oyun bağımlılıkları ise beyinde haz veren hormon olan dopaminin, salınımının artışına yol açar. Kişi bir haftalık haz kotasını bir gecede kullanır. Kalan günlerde aşırı yeme, aşırı uyuma isteği, güçsüzlük, dikkat dağınıklığı ortaya çıkar. Bu tür maddeler ya da davranışlar kişide dopamin artışına yol açmaz sadece hücrelerinde depolanmış dopaminin hızlı salınmasına yol açar. Tekrarlayan kullanımlarda ise beyin hücreleri zarar görür. Bu durumda nörolojik ve psikiyatrik birçok hastalık ortaya çıkabilir.
Doğal maddeler bağımlılık yapar mı?
Doğal maddelerin bağımlılık yapmadığını söyleyemeyiz. Yıllar önce tedavide kullanılan birçok maddenin günümüzde bağımlılık yaptığını ve beyinde kalıcı işlev kayıplarına yol açtığını biliyoruz. Ayrıca doğal diye tabir ettiğimiz maddelerin net etkisi, saf olup olmadığı, doz ayarlaması, vücuda alındığında diğer ilaçlarla ya da besinlerle etkileşimlerinin tespiti yapılamayacağı için kullanımları uygun değildir.
“Ergenlik döneminde en büyük etken kişinin yeterince mantıksal değil, gruba dahil olma dürtüsüyle, kendisini diğerlerine kanıtlama ve kabullendirme iç güdüsüyle başlamaktadır”
Kişileri, ergenlikte gençleri bağımlılıklara sürükleyen temel sebepler nelerdir? Bağımlılığa yatkınlıktan kişi nasıl uzaklaştırılabilir?
Kişiler genellikle erken yaşlarda bağımlı olmaktadır. Kullanılan maddenin türüne de bağlı olmakla birlikte sigara ile başlayan bağımlılık, madde ile devam ederken, alkol ve diğer tüm bağımlılıklar da eşlik edebilmektedir. İlk başlama yaşı her madde için giderek erken yaşlara inmektedir. Ergenlik döneminde en büyük etken kişinin yeterince mantıksal değil, gruba dahil olma dürtüsüyle, kendisini diğerlerine kanıtlama ve kabullendirme iç güdüsüyle başlamaktadır. Her bağımlılık, bir yetersizlik ya da çaresizlik duygusu sonrasında ortaya çıkmıştır. Buna arkadaş çevresi ve özentisini bile dahil edebiliriz. İnsanlar bir çevreye bir gruba ait olma ihtiyacı duyarlar. Özellikle ergenlik döneminde kimliği belirleme, kendini tanıma ve ifade edebilme yetileri kazanıldığı dönemde, ait olma ihtiyacı daha yüksek sevilerde görülmektedir. Bu nedenle gençler, arkadaşlarının da etkisiyle yapmayacağı şeyleri yapabilir ya da almayacağı riskleri alabilir. Ancak kendine güveni daha yüksek olan, duygularını tanıyabilen ve davranışlarını yönlendirebilen gençler farklı gruplara dahil olma ihtiyacını daha az gösterirler. Her ne kadar zararları anlatılsa da gözle görülse de ya da bizzat yaşansa da özellikle 24-25 yaşlarına kadar zarar görme durumu kişiler tarafından reddedilmektedir. Uzun dönemde isterse bırakabileceği düşüncesi hâkimdir. Bu yaşlarda kişileri zararları konusunda konuşarak ikna etmek oldukça zordur. Bunun için hayatlarına onları motive edecek üretim alanları katarak beyinlerinin daha farklı çalışması sağlanabilir. Özellikle spor, resim, müzik gibi ve ince motor beceri isteyen aktiviteler gibi uygulamalar sağ ve sol beyin lobları arasında iletişimi güçlendirerek bağımlığa yatkınlıktan kişileri uzaklaştırır. Spor, resim, müzik gibi amaca yönelik etkinlikler yapan gençler frontal loblarını daha iyi kullanabilir. Alt beyinden gelen yoğun dürtülerini daha iyi yönetebilirler.
“Aile içinde görüldüğünü hissedebilen, var olduğuna inanan, dinlenilen gençler kendilerini ebeveynlerine daha rahat açabilirler”
Gençler ebeveynlerini dinlemeyi pek tercih etmiyorlar artık ama hala onları davranışlarına göre yargılıyorlar. Bu noktadan hareketle iletişime geçme önerileriniz ne olur?
Aile içinde görüldüğünü hissedebilen, var olduğuna inanan, dinlenilen gençler kendilerini ebeveynlerine daha rahat açabilirler. Bu nedenle yargılamadan ve eleştirmeden uzak bir iletişim kurularak önce dinlenmeleri sağlanmalıdır. Sonrasında bahsi geçen durum her ne ise bu durumda’ Sence ne yapılabilir? En kolay yoldan bu sorun nasıl çözülebilir? O anda kendini nasıl hissetmiş olabilirsin? gibi sorularla gençlerin sorun üzerine düşünmeleri sağlanır ve ikincisi ki daha önemlisi fikirlerine saygı duyulan gencin öz güveni artar. Unutmayalım ki, biz ebeveynler olarak soruların cevabını biliyor olabiliriz ama bazen bilmek anlatmaya yetmez, anlaması için yolu açmak yeterlidir. Yağmur yağarken kucağınıza alıp yürüyemeyebilirsiniz. Ancak bir dahaki yağmurda ayaklarının ve üstünün ıslanmaması için nasıl önlem almayı düşünüyor bunu sorabilirsiniz. Çocuklar, ebeveynlerinin projesi ya da başarı göstergesi değildir, ayrı bireylerdir. Ancak tabi ki aileden genetik ve öğrenme yoluyla aldıkları olumlu ve olumsuz özellikler vardır. Öncelikle birey olarak saygı duymamız, sınırlarını aşmamamız gerekiyor ki gençler de kendi sınırlarını fark edebilsinler. Şu bir gerçek ki söylediklerinizden çok yaptıklarınızı örnek alacaklar.
“Çocuklarda en sık görülen ekran ve şeker bağımlılığıdır”
Çocukları etkisi altına alan bağımlılıklar nelerdir?
Çocuklarda en sık görülen ekran ve şeker bağımlılığıdır. Giderek kısalan video süreleri çocukların dikkatini giderek daha az süre koruyabilmeye sürüklemekte bu da ekran dışı aktiviteleri ve uyaranları (arkadaş, gündelik işler, kişisel bakım, ödevler vs.) daha sıkıcı ve itici hale getirmektedir. Şeker bağımlılığı da çocukların dürtüselliklerini ve öfkelerini arttırmakta ve bu durumları kontrol etmeye çalışırken istenmeden de olsa ekran kullanım süreleri arttırılmaktadır.
Ebeveynlere tavsiyeniz ne olur?
Ebevenlere bu konuda tavsiyem ekranla mümkün olabildiğince geç tanıştırmaları. Ekran süresini kısa ve kontrollü tutma konusunda tutarlı olmalarıdır. Eğer artık iş çığırından çıktı ise de yardım almalarını tavsiye ediyorum. Çocuk ekran bağımlısı olduğunda; ekran karşısında olmadığı zamanları iyi değerlendirebiliriz. Bunun için çocuğun üst beynini kullanmasını sağlamakla başlayabiliriz. Çocukla sohbet etmek, yaşına ve eğitimine uygun her konuda düşündürücü sorular sormak, olaylar üzerinde yorumlarını almaya çalışmak ve çocuğu düşünmeye, üretmeye sevk etmek olabilir.
“Günümüzde ebeveynlerin yeni nesle uyum sağlayabilmek adına onlarla birlikte yeni bilgiler öğrenmeleri gerekmektedir”
Tavsiyeleriniz çok güzel ama günümüzde bunu uygulayıp başarı sağlamak ebeveynler için pek kolay değil. Bu noktada ne önerirsiniz?
Günümüzde ebeveynlerin çocuklarını anlamaları çok kolay olmamaktadır. Hayatta kullanılan temel stratejiler değişmese de yeni nesle uyum sağlayabilmek adına onlarla birlikte yeni bilgiler öğrenmeleri gerekmektedir. ‘Bizim çocukluğumuzda böyleydi, biz babamıza annemize böyle davranmazdık’ yaklaşımı sorunları çözüme ulaştırmamaktadır. Her çocuk, ebeveyn için bir olgunlaşma ve öğrenme sebebidir. Çocukların ebeveynlerinin uzantısı olmadığı ayrı birer birey oldukları ancak aile kavramının koruyuculuğu ve sağlamış olduğu aidiyet hissi anlaşılmalıdır. Böylelikle çocuklar ve ergenler kendilerini rahatça ifade edebilecekleri güvenli bir ortamda yetiştiklerinde mevcut potansiyellerini ortaya çıkarma imkânı bulacaklardır. Stresle başa çıkma konusunda ailelerinden gördükleri ve öğrendikleri becerileri hayat boyu kendilerine fayda sağlayacaktır. İnsanın duygu ve düşüncelerinin farkında olabilmesi davranışlarını yönlendirme gücüne sahip olmasını sağlar.
“Acilen toplumun eğitilmeye ve sakinleşmeye ihtiyacı vardır”
Bağımlılıkları tetikleyen sebeplere bakarsak, şu anda toplumun içinde bulunduğu saldırgan ve acımasız durumla ilintisini ne nokta da görüyorsunuz?
Kendisini tanımayan insan kendisini ifade edemez. Kendisini ifade edemediğinde ya da engellediğini hissettiğinde öfke artabilir. İnsanlar öfkelerinin sonucunda yaptıkları olumsuz davranışların bedelini ödemediklerinde davranışlarının şiddeti artmaya devam eder. Toplumsal cinnet olaylarının son yüz yılda belki de en üst seviyelerde yaşandığı günümüzde insanlar saldırgan, acımasız ve düşüncesiz hale gelmişlerdir. Her ne kadar sosyoekonomik sorunlar, siyasal sorunlar temel ihtiyaçların dahi karşılanamaması bu durumlara önayak olsa da herkesin kendi davranışlarından sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Acilen toplumun eğitilmeye ve sakinleşmeye ihtiyacı vardır.
“İnsanlar belki de tarihin en farkındalıksız en düşüncesiz en alt beyinle davrandıkları günlerini yaşıyorlar”
Ne gibi önlemler çözüm getirebilir?
Bireyler, toplumun en küçük birim olan aileden ve komşularından başlayarak insanlara yardımcı olabilirken, devletin en acil yapması gereken şiddet ve çarpık ilişkilerin olduğu yayınların kısıtlanmasıdır. Çocukların ve tüm insanların sosyal medya adı altındaki duyguları ve dürtüleri tetikleyen, gerçeklikten kopmalara yol açan sanal dünyanın kullanımının kısıtlanması gerekmektedir. Bu konuda hem bireylere hem de ülkeyi yöneten insanlara sorumluluk düşmektedir. En önemlisi; anne, baba ve ilişki eğitimleri, kendini tanıma eğitimleri yapılabilir. Bu noktada kurumlar iş birliği yaparak sosyal yardım kuruluşlarından da destek alarak eğitimler yapabilir. İnsanların aşırı derecede tüketime yönlendirildiği günümüzde sevginin, saygının hatta insan hayatının dahi basitleştirildiği günler yaşıyoruz. İnsanlar belki de tarihin en farkındalıksız en düşüncesiz en alt beyinle davrandıkları günlerini yaşıyorlar. Yine medyada şiddet içerikli haberlerin şiddetin nasıl yapıldığına dair tüm ayrıntıların paylaşılmasını bir anlamda yol yöntem öğretme işlevi gördüğünü ve bu nedenle paylaşılması gerekenin şiddete verilen cezalar ve cezaevinde yapılabilecek eğitimler, üretim anlamında ne yapılabilirse bu aktiviteler olduğunu düşünüyorum. Tabi ki tüm bu toplumsal kaosun içinde madde ve alkolün çok fazlaca rolü var. Yine tüm bu maddelerin, kullanımın daha sıkı denetlenebilmesi gerekmektedir. Bireylerin kendisini korumayı öğrenebilmesi için bilinç açıklığı olmalı bu da ancak insanın ruhsal ve bedensel doğasına uygun davranması ile çözülebilir. İnsan gece uyuması, gündüz üretmesi, düşünmesi gereken, okuması ve öğrenmesi gereken bir varlıktır.
“Bağımlılık tedavisi; bağımlı olunan etkenin türüne bağlı değişir. Ancak her bağımlılık tedavisi, kalıcı olması için psikoterapi almayı gerektirir”
Bağımlılık tedavisi nasıl yapılır?
Bağımlılık tedavisi; bağımlı olunan etkenin türüne bağlı değişir. Ancak her bağımlılık tedavisi kalıcı olması için; sorunlarla baş etme becerilerini geliştirecek ve hayattan doğal yollarla keyif almayı öğrenebilecek kadar psikoterapi almayı gerektirir. Psikolojik esneklik dediğimiz olaylar ve durumlar karşısında farklı alternatif bakış açılarının geliştirilmesinin sağlanması önemlidir. Kişi hayatı boyunca karşılaştığı herhangi bir durum karşısında verdiği otomatik tepkilerini fark edebilmeyi ve dönüştürebilmeyi öğrenmelidir.
Hangi durumlarda kişilerin hastaneye yatması gerekliği doğuyor?
Alkol ve madde bağımlılıklarının tedavisi bazı durumlarda hastane yatışı ile başlayabilir. Kişinin ayaktan tedavide kullandığı maddeye ulaşımı ve kullanmama konusunda yeterli kararlığı gösteremediği durumlarda, eşlik eden fiziksel hastalık durumlarında, damar yolu ile tedavi sağlanmasını gerektiren durumlarda yatış zorunlu hale gelir.
Bağımlılık tedavisi genellikle 3 aşamada gerçekleşir.
1) Arınma,
2) Fiziksel ve duygusal yoksunluk belirtilerinden kurtulma,
3) Yaşam becerilerinin arttırılması, akademik, sosyal ve iş alanlarında işlevselliğin arttırılmasını içerir.
Arınma tedavisi ilaç tedavisi, psikoterapi ve kullanılan maddeden uzak kalmakla olur. Kumar, oyun ve diğer sanal bağımlılıklarda daha farklı stratejiler uygulamak gerekir. İkinci aşamada kişinin bağımlılık sorununun altında yatan psikiyatrik rahatsızlıkları tedavi edilir. İlaç tedavisi tekrar gözden geçirilerek birkaç aylık tedavisi belirlenir. Son aşamada kişinin günlük hayattaki işlevselliğini sağlayabilmesi amacıyla ihtiyaçları belirlenerek destek verilir. Tedavi aşamasında aile ve yakınlarının desteği çok önemlidir. Ancak en önemli etken kişinin tedaviye ihtiyaç duyması ve gönüllü olmasıdır. Bazı durumlarda ise kişi kendi karar veremeyecek kadar bilinçsiz hareket ediyor olabilir. Bu durumlarda yasal süreçler devreye girerek kişinin isteği dışında tedavi alması maddi ve manevi haklarının korunması gerekebilir.