Spiritüelizm ruhçuluk, ruhaniyet, Tanrı’ya giden yol olarak adlandırılıyor. Kimiyse bunu takva almak olarak kimiyse hayatta her şeye pozitif bakmak olarak biliyor. Peki, sanılanın aksine spiritüel olabilmek ya da kalabilmek için pozitif ve pembe bir dünyada yaşamanın süregelmediğini söylesem?
Hazırlayan: Sevilay Tilda Oğuz
Ruh ve bedeni hizalamak kolay olmadığı gibi bu hizalanmayı stabilde tutmak da göründüğü gibi kolay değil. Öncelikle kendine yolculuğun tüm karanlık taraflarıyla yüzleşmek üzerine başlıyor ve bunu yapabilmek içinse DİĞER’lerini suçlamaktan çıkarak OL’an hikâyelerin, rastlantıların, karşılaşmaların ve yaşamımızın sorumluluğunu alabilmeye ihtiyacımız var. Tabi ki tüm bunların olabilmesi içinse objektif olarak sana senin yansıtıldığın geniş bir farkındalık gerekli. Oysa çoğu zaman otomatik pilotta yaşayarak zaten neyi neden ve nasıl yaptığımızın bile farkında değiliz. Daha fazla zihin beden gücüne, daha fazla iradeye, daha fazla cesarete ve daha fazla kabullenişe giden şu yolculuk…
Çoğu insanın cesaret edemediği her köşeyi sıkıca tutup bazen düşmek, bazen sürünmek, bazen ölüp ölüp yeniden dirilmekle ilgili bir alanın bu kadar pozitiflikle ve spiritüellerin pembe dünyası perspektifinden görülmesi hem gerçek dışı hem de haksızlık gibi duruyor.
Bu Bir Sihir Değil! Bu Bir Keşif!
Kendi gücünü keşfe çıkmak; zayıflıklarını fark edebilmekle başladı. Bu döngüde bir sorun var; sürekli aynı hikâyeyi patronumla, eşimle, otobüs şoförüyle ya da okul müdürüyle yaşıyorum dediğin anlarda uyanmaya başlıyorsun. Bu senaryonun yazarı sadece sensin. Halının altına süpürülmüş bu hikâyeler döngüsünü fark etmek yetmezdi seanslarla çözümlemek de gerekti. İnsanoğluna miras kalan birçok ilimle bu çözümlemelerin kökenine inmek, şifalanma süreçlerinin hızlanması ve kendine, yüksek benliğine, özüne, ruhuna, duygu bedenine, ruh bedenine, evrene hizalanmak böylelikle mümkün kılındı.
Kendine emek veren yol aldı. Bu bir ibadet yoluyla da olur, farkındalıkla da olur, meditasyonla da olur, ehil kişilerden destekle de olur; herkesin yolu kendi gibi kendine has olur. Ancak kaynaktan beslendiğini fark edene kadar ego benliklerin içi doludur. Sinsice uyutur, kabuğunu oluşturup seni koruma adı altında. Bizler seanslarda ego pillerinin içini boşalttığımızda özellikle ilk 3 gün çok dalgalıdır. Öfke, kaygı, korku ve ağlama krizleri gün yüzüne çıkabilir. Çıkmayadabilir… Herkesin kendine has süreci gözleme tabidir. Ancak kendi egonla yüzleşiyor olmak gerçekten cesurların işidir. Acının ve tüm duyguların içinden geçmeyi başarmış olan bu insanlar kaslarına öğrettikçe ve kendilerine emek verdikçe orada o duyguda kalma süreleri azalır. Böylelikle duygular onları değil onlar duygularını yönetebilir olma olgunluğuna erişirler.
Yani spiritüel olanlar papatyalar arasında, kırlarda koşup her an gülümseyen insanlar değildir. O papatyayı farklı duyumsayıp yaşam enerjisine enerji katan ve kokladığı an şükürlerle dolan insanlardır. Çünkü onlar, olanın Yaradan’dan geldiğini keşfetmiş, yaşanan kayıp, üzüntü, yas anlarına dahi “Demek ki böyle olması gerekmiş.” esnekliğine gelebilmek için çok acılarla yüzleşmiş, karşısında ne olursa olsun su gibi OL’ma halinin felsefesini idrak edip hayatına geçirebilmiş insanlardır. Ve bu pozitif olmaktan çok daha ayrı olarak genellikle nötr de kalmanın vücut bulmuş halidir.
Şimdi kendi yanılsamanla yüzleşmeye var mısın? Kendini olay yerinde bırakıp kuş bakışı izlemeye ne dersin? Sence burada olan ne? Bu seçimi neden yaptın? Gerçekten kendini bahane ve sabotajların ardına saklamaya devam mı edeceksin yoksa uçurumdan atlayıp kanatlarının varlığını mı keşfedeceksin?
Şimdi durdun ve zihninde bir şeyler uyarılmaya başladı; ya rüyayı yaratan gerçekten sensen? İşte tam şu an eve dönüş yolundasın demektir.