İstanbul’da organik tarımın ve şifanın adresi: Şifa Köyü
Şifa Köyü’nün kurucusu, girişimci ve iş insanı Merve Tüfekçi Emre, Şile’de 70 dönümlük bir arazi üzerine kurduğu organik çiftliğe tohum bankası kurdu. Şifa Köyü, ata tohumlarıyla mevsiminde organik tarım yapılan ekolojik bir çiftlik. Hem bedensel hem de ruhsal şifalanma imkânı sağlayan çiftliğin doğası, ziyaretçileri kendine hayran bırakırken, sık sık düzenlenen atölye ve eğitimlerle de aileler çocuklarıyla birlikte doyasıya toprağın tadını çıkarıyor. Ata tohumunun unutulmaya yüz tuttuğunu ancak gelecek nesiller için çok önemli bir miras olduğunu söyleyen Tüfekçi, gerek insan sağlığı gerekse ülke ekonomisi açısından ata tohumunun unutturulmaması ve köylünün de desteklenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Merve Tüfekçi Emre, Şifa Köyü’nü ve ata tohumunu muhafaza etmenin inceliklerini anlattı…
Röportaj: Şükriye Tahir
Doğası, temiz havası, doğal yapıları, içinde akan deresi, keyifle sohbet edeceğiniz ya da kitap okuyup kafa dinleyeceğiniz kamelyaları ile küçük bir cenneti andıran Şifa Köyü; endemik bitkileriyle, keçileri, tavşanları ve köpekleriyle ziyaretçilerine rüstik bir çiftlik deneyimi sunuyor. Mevsiminde organik sebze ve meyve çeşitliliğiyle sağlıklı beslenmeye önemli bir katkı sağlayan Şifa Köyü’nde organik beslenen gezen tavukların yumurtaları da özlenen lezzetler arasında. Ayrıca organik keçi sütü arayanlar için iyi bir alternatif olan Şifa Köyü’nde keçiler doğal ortamda organik gıdalarla besleniyor.
“Hem kendimin hem de ulaşabildiğim herkesin bütünsel sağlığını korumak için bu yola çıktım”
Şifa Köyü’nün kurucusu iş insanı Merve Tüfekçi, “Bütünsel sağlığımızı korumak için; öncelikle kendimin ve erişebildiğim, bu idrake varmış herkesin sağlığını korumak üzere 2017 yılında İstanbul’un arka bahçesi Şile’de Şifa Köyü Organik Tarım Çiftliğini kurdum. İlaçsız anaç tohumlarla mevsiminde organik üretim yaptığımız çiftliğimizde en has ürünleri bulmak mümkün. Bizim çiftliğimizde bir tohum odamız var ve her yıl bir önceki yılın tohumunu ekiyoruz. Daha önceki senelerden biriktirdiğimiz farklı tohumlarımız da mevcut burada. Bu tohumları genlerimiz tanıyor. En has ve gerçek tohumlar bunlar. Hücrelerimizi besleyen temiz tohumlar. Çoğaltılabilir, nesilden nesle aktarılabilir tohumlar bunlar.” diyor.
“Arazimizde atölyeler ve eğitimler düzenliyorum, çocuklara toprağı sevdiriyoruz”
Şifa Köyü’nde sık sık eğitimler ve çeşitli atölyeler düzenlediklerini ifade eden Merve Tüfekçi, “Arazimizde atölyeler ve eğitimler düzenliyorum. Tohum ekim ve fide dikimi atölyelerimize birçok aile çocuklarıyla birlikte katılıyor. Ata tohumu, toprak ve gübre ile tanışıyorlar. Elleri ayakları toprağa dokunuyor. Kendi tohumlarını ekip büyütmeye evlerine götürüyorlar. Bir ay içinde de bu tohumun büyüyüp sebze, meyve vermesine tanıklık ediyorlar. Bu mucizevi yolculuk çok kıymetli gerçekten… Çocuklara toprağı sevdiriyoruz.” şeklinde konuştu.
Siparişler ertesi gün adrese teslim ediliyor
Şifa Köyü’nde müşterilerine online sipariş imkanı da sunduklarını belirten Merve Tüfekçi, “Sitemizden sipariş edilen tüm mevsim meyveleri ve sebzeleri dalından koparılıp bekletilmeden paketlenerek özel aracımızla ertesi gün adrese teslim edilmektedir. Yumurtamız ve keçi sütümüz de günlük olarak bekletilmeden müşteriye ulaştırılmaktadır.” dedi.
“Kişisel gelişim, yoga ve nefes kamplarının uğrak yeri. Taş evde köy konseptinde müthiş bir konaklama deneyimi”
Şifa Köyü’nün içinde bulunan taş evde, köy evi konsepti bulunuyor. Doğayla iç içe 4 mevsim konaklama imkânı sunulan taş evde bir ailenin rahatlıkla konaklayabilmesi için tüm imkânlar düşünüldü. Ayrıca kişisel gelişim, yoga ve nefes kamplarının da uğrak yeri olan doğa ile iç içe huzurlu bir meditasyon imkanı sağlayan Şifa Köyü hem bedensel hem de ruhsal şifalanma imkanı sunuyor.
“Ata tohumu nesli tükenmekte olan bir bitki gibi olmaya başladı artık”
Tohum bankasının ve ata tohumunun önemini anlatan Merve Tüfekçi Emre, “Tohum bankası; aslında bizim eskilerin, atalarımızın, analarımızın sandık altı yaptığı tohumlar demek ve modern diliyle tohum bankası adını alıyor. Bizim gibi bilinç sahibi çiftliklerin ve bilinç sahibi bireylerin, insanların, firmaların tohumlarına sahip çıkması anlamına gelir. Çünkü ata tohumu nesli tükenmekte olan bir bitki gibi olmaya başladı artık.” dedi. “İlacınız yedikleriniz, yedikleriniz ilacınız olsun” Ata tohumunun değerinin günümüzde bilinmediğine dikkat çeken Merve Tüfekçi Emre, “Ata tohumunun maalesef değeri bilinmiyor. Çünkü yerine genetiğiyle oynanmış, kısırlaştırılmış tohumlar getirildi. Laboratuvar ortamında yetiştirilmiş, bizim hücrelerimizin tanımadığı ve bizi hasta eden tohumlardan üremiş besinleri yediğimizde tam doygunluk hissi hissedemiyoruz ve sağlığımızı bozmaya başlıyor. Günümüzde kısırlık hem kadınlarda hem de erkeklerde en büyük sorun haline geldi. Bunun en büyük nedenlerinden biri yediklerimizin bizi bloke etmesidir. Çünkü yediğimiz tohumlar kısır. Ne yersek oyuz aslında. Hipokrat’ın da çok sevdiğim bir sözü. “Yedikleriniz ilacınız olsun.” diyor. İlacınız yedikleriniz, yedikleriniz ilacınız olsun. Sadece yeşil yemek değil onu kaliteli yemek aslolan. Sebzeyi tarladan organiğinden yemek, proteinli yüksek ürünler yemek, karbonhidrat protein dengesini ayarlayarak, gerçek ürünlerle beslenmek gerekir. Bunun için ürünün iyice köküne gitmek, tohuma gitmek, tohumu nerede, nasıl yetişmiş, nasıl bir tohum, has ata tohumu mu bunu bilmek gerekir.” şeklinde konuştu.
“Doğrusu, ilaçlamadan tohumu yaşatmak ya da çok iyi bir şekilde muhafaza etmektir”
Tohumların saklanma koşulları ve böceklenmeye karşı ilaçlanmalarının yanlış olduğuna da değinen Merve Tüfekçi Emre, “Ömrü uzasın, kurtlanmasın diye tohumun etrafına ilaç koyuyorlar ve o tohum kurtlanmıyor, böceklenmiyor. Aynı şekilde besin değerini koruyarak uzun yıllar muhafaza edilebiliyor. Ancak doğrusu bu değil, doğrusu tohumu döngü halinde her sene düzenli bir şekilde ekmek ya da maksimum üç seneye kadar bekletip yeniden ekmektir. Doğrusu, ilaçlamadan tohumu yaşatmak ya da çok iyi bir şekilde muhafaza etmektir. Bunun için tohumlar cam kavanozlarda, hava almayacağı ortamlarda, güneş görmeyeceği ortamlarda sıkı sıkıya saklanabilir. 18 ile 22 derece arası ısı, tohumun sevdiği bir derecedir. O yüzden biz tohum bankamızı özel olarak yaptık. Tohum odamızı toprak yapı yaptık. Orayı yaz ve kış boyunca 18 ile 22 derece arasında tutuyoruz. Böylece bizim oraya ekstra bir klima koymamıza gerek kalmadığı gibi klimatize bir alanda suni bir şekilde soğutmamız ya da ısıtmamız gerekmiyor. Tohum burada kendini muhafaza edebiliyor. Hiçbir tohumumuzun verimliliği düşmüyor. Her sene onları çoğaltarak yeniden ekip, ürettiğimiz üründen tekrar tohum alarak o tohumu yaşatıyor ve muhafaza ediyoruz. Günümüzde tohum satışı yasak olduğu için biz burada tohum satışı yapmıyoruz ama organik sertifikalı tohum takası yapabiliyoruz. Ayrıca yetiştirmek isteyenler organik fide temin edebiliyorlar bizden. Tohum bir velinimettir. Tohum bizim en değerli mücevherimizdir. Tohumumuza sahip çıkmalıyız. Tohumlarımızı saklamalıyız, çoğaltmalıyız.” ifadelerini kullandı.
“Herkes kendi organik bahçesini kurabilir”
Organik ürün yetiştirmek isteyenlere de püf noktaları paylaşan Merve Tüfekçi Emre, “Herkes bunu yapabilir. Balkonda, terasta ya da bahçelerinde bunu yapabilirler. Bizden fide zamanlarımızda fide temin edebilirler ve oradan çıkan ürünlerden kendi tohumlarını alabilirler. Aynı şekilde fide temin etmeden de kendi ürünlerini bir kenara çekip kurutup içinden tohumların çekirdeklerini toplayabilirler. Bizim çiftliğimizde tohum kurutma işlemi güneşte değil, kendi özel alanımızda yapılıyor ve ardından saklama alanına alınıp tohum bankasında muhafaza ediliyor. Üstüne tarihi yazılıyor. Ne zamanın mahsülü, ne zaman alındı, hangi döneme ait tüm bunlar not edilip bu şekilde saklanıyor.” dedi.
“Sermayesi olan insanların bu işlere girmesi ve köylüye sahip çıkması lazım”
Köylüye desteğin kesilmemesi tam tersine artarak devam etmesi gerektiğini ifade eden Merve Tüfekçi Emre sözlerine şöyle devam etti: “Bakın köylüler şehirlere göç etmeye başlıyor. Köylü kendi kendine üretemiyor. Eğer biz onlara baş çıkarsak, liderlik gösterirsek, onlara gerekli istihdamı sağlarsak, onlar da çalışırlar. O yüzden sermayesi olan insanların bu işlere girmesi ve köylüye sahip çıkması lazım. Köylünün arazisine sahip çıkıp ekmesini destekleyelim. Bu çok önemli bir şey ve Türkiye’de yapılabilir. Türkiye’nin bütün toprakları elverişli, tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yetebilen bir ülke haline gelebilir.”